Son dönem Türkiye’de tartışılan ancak 50 yıl önce ABD’de konuşulan bir konuyu bu yazımda ele almaya çalışacağım. En sonunda söyleyeceğimizi en başında söyleyelim ki konu farklı yerlere çekilmesin ve amacından sapmasın. Yine belirtmek ve altını çizmek isterim ki bu kavramların Türkiye’deki pratiklerinden de söz etmiyorum.
Ülkemizde psikoterapi’nin ne olduğunu bilen yok (Sağlık bakanlığı dahil) Bunun kurallarını, sınırlarını belirleyen bir yasal metnimiz de yok. Doğal olarak Türkiye’de psikologların yaptığı terapi(!), psikolojik danışmanların yaptığı (!) psikolojik danışmadan bahsetmiyorum. Olması gereken, bilimsel literatürdeki kavramları dikkate alıyorum. İş Türkiye’deki pratiklere kalırsa, özel ofislerde yapılan muhabbetlerine(!), psikoterapi diyen ruh sağlığı çalışanları var 🙂
Sözlüklere bakarsanız tabii ki bu iki kavram farklıdır. Ya da en basit açıklama ile birbirinin EŞ ANLAMLISI değildir diyebiliriz. Bu yazıda kelimelerin aynı anlama gelip gelmediğinden değil, bu kavramların içine aldıkları uygulama pratiklerinin benzer ya da farklı olup olmadığından bahsetmeye çalışacağım. Yoksa bakın ‘şu sözlükte aynı değil’ gibi bir argümana gerek yok. Bu kelimelerin yazılışları bile farklı tabii ki aynı şey diyemeyiz. Peki bu pratikler aynı şey mi?
Alanyazında bu konuda bazı çalışmalar mevcut. Bunlar aynı şeydir diyene de rastlayabilirsiniz, farklı şeylerdir diyene de. Üçüncü bir görüş evet bunlar farklı şeylerdir ancak bu farklar sunidir, arasında ayrım yapmak mümkün değildir, psikolojik danışmanın nerede bitip psikoterapinin nerede başladığı, bunların birbirinin soft ya da üst hali olup olmadığının bilinemeyeceği görüşü. Uzun uzun tüm alanyazını örneklemek mümkün olmadığı için bazı makaleleri gözden geçireceğim, çeviri hatalarım varsa yorum kısmına yazabilirsiniz ben de düzenlerim. Hem alanyazından örnekler hem de bu konuda kendi yorumlarımı eklemeye çalışacağım.
İlk makalemizi twitterda anonim bir hesabın paylaşımından edindim( https://twitter.com/Cahilsavar162 ). Bu makale (Czabała, 2016) Polonya’daki mevcut durumdan bahsederken bir sonuca ulaşma çabasında ancak maalesef biraz niteliksel olarak eksik. Elbette her makale her çalışma değerli ancak burada ikisinin karşılaştırılmasından ziyade danışmanlığın aşamaları, sınırları gibi kısımlara çok daha yer verilmiş. Yine bu makalede genel olarak düşülen yanlışa düşülmüş örneğin makalede arada farklar değerlendirilirken şöyle bir karşılaştırma söz konusu olmuş. Psikoterapi için aşağıdaki ifade yazılmış;
Psikoterapi bilinçdışı duygulara, fantezilere ve arzulara, mantıksız inançlara, nesiller arası mitlere ve mesajlara ve aile içindeki ilişkilere dair içgörü ihtiyacını varsayar (s. 542)
Bu psikoterapinin bir varsayımı değil bazı psikoterapi ekollerinin varsayımı olabilir. Örnepin bilişsel davranışçı psikoterapi alanında kimse bilinçaltı süreçlere, nesiller arası mitlere ya da çoğu zaman değişim için içgörüye bile vurgu yapılmayabilir. Aslında bu makaleyi bizim ülkemizdeki tartışmaya benzetiyorum. Ortak bir psikoterapi tanımımız, ortak bir psikolojik danışma tanımımız bile yok iken karşılaştırma yapma safhasına geçmek. Bu makalenin de temel problemi bu. İki adet psikoterapi tanımı verilmiş ki biri bu alandaki önemli bir yazar olan Norcross , ancak Norcross’un tanımının psikolojik danışmanlıktan nasıl ayrıldığı bu makalede aktarıl(a)mamış. Ayrıca makalenin yazarı bu alanda çok da bir otorite sayılmaz 🙂
Bir diğer makale ise (Rakovec, 2021); Slovenya’da yazılmış bu makale de yine aradaki bir sınır çizme girişimine odaklanıyor. Burada iki kavramı bütünleştirme çabası da göze çarpıyor. Uluslararası dergiler ve derneklerin isimlerinin de böyle olması aslında bu iki kavramın birbiri yerine kullanıldığının kanıtı olarak dikkate alınıyor. Bunlardan bazıları Irish Association for Counselling and Psychotherapy (IACP), British Association for Counselling and Psychotherapy örnek olarak verilebilir. Makaleye göre bu iki kavram arasında ayrımı nbetleştiren bilimsel bir kanıt bulunmamakta. Yukarıda söylediğimiz şeyi yine tekrarlayalım bunlar kavram olarak farklı olabilir ama işaret ettiği pratikler tamamen aynıdır. Örneğin İngiliz dernek bir karar aldığında bunlar psikolojik danışmanlar için bunlar da psikoterapistler için gibi bir ayrıma gitmez. Düzenlemeleri her iki alanı da bağlar. Yine aynı makale de BACP için 2006’daki görüş şöyle özetleniyor.
BACP, rol, değer ve etkinlik açısından her bir meslek alanının eşit değere sahip olduğuna inanmaktadır. BACP’nin araştırma komitesi, Birleşik Krallık’tan ve denizaşırı ülkelerden psikiyatristler, psikologlar, danışmanlar ve psikoterapistlerden oluşan ve BACP üyesi olmayan birkaç kişiyi de içeren bağımsız bir gruptur ve BACP’ye araştırma konularında bağımsız tavsiyeler sunmakla görevlidir. 2006 yılında komite, danışmanlar ve psikoterapistler arasında ayrım yapmak için teorik, pratik veya araştırma mantığı bulunmadığını tespit etmiştir.
Bu alanda ayrıma gitmeye çalışan bir başka çalışma ise oldukça eski tarihlidir. Buradan da anlaşılacağı üzer bu tartışma bu günün tartışması değildir. Vance & Volsky, (1962)’de Danışmanlık ve psikoterapi: Bölünmüş kişilik mi, yoksa siyam ikizleri mi? İsimli hoş bir makale yazıyorlar ve bu konuyu irdeliyorlar. Burada bazı argümanları da sıralıyorlar , örneğin psikoterapi patoloji ile ilgilenirken psikolojik danışma patolojik olmayanla, psikoterapi uzun süreli iken psikolojik danışma kısa süreli, psikoloji klinik ortamlarda iken psikolojik danışma diğer ortamlarda gibi bir dizi kriter oluşturmaya çalışıyorlar. Bu yazıya aynı dergide yanıt veren bir başka araştırmacı (ki bu araştırmacı psikoterapi alanında öncü yazarlardan kabul edilir) Patterson, (1963) bu ayırma girişimini önemli ancak çok da doğru yerden bakılmadığı konusunda eleştirmektedir. Yukarıda sayılan argümanlara bakıldığında psikoterapinin sadece klinik ortamda yapılmadığını sanırım hatırlatmama gerek yok. Ya da uzun süren bir psikolojik danışma süreci olduğunda buna ne diyeceğiz ? gibi sorular ortaya çıkar. Burada makalelerin detaylarını veremiyorum ancak ilgisi olanlar için açık künyelerini ekledim. Bence Patterson, Vance ve Volsky ikilisinini görüşlerini tamamen çürütüyor 🙂
Bu konudaki bir diğer çalışmanın başlığı da oldukça ilginç (translate çevirisidir espriyi tam yansıtamayacağım için doğrudan koymayı tercih ettim) Danışmanlık ve Psikoterapi: Garip Yatak Arkadaşları ya da Birlikte Yaşayanlar. Trimmer, (1978) çalışmasında güzel bir giriş yapıyor özetinde.
İkisinin tam olarak eş anlamlı olmadığı konusunda genel bir mutabakat var gibi görünse de, aralarındaki farklar konusunda aynı genel mutabakat yok gibi görünmektedir.
Makalede bu konudaki görüşleri sıralamış ve aşağıdaki görüşlere ulaşmıştır. İlgili atıflar kontrol edilmemiş makaleden alınmıştır.
Ayrı ancak eşit: Bu görüş, iki terim ve teknikleri arasında ciddi ve belirgin bir fark olduğunu savunmaktadır (Ables 1968; APA Komitesi 1956; Hahn 1953; Hahn & MacLean 1955; Mowrer 1951; Sanderson 1954; Stefflre 1970 Tyler 1958, 1966; Vance 8c Volsky 1962).
Yol arkadaşı: Bu görüşün savunucuları, iki süreç arasında hiçbir temel fark olmadığına, dolayısıyla aralarında değerli bir ayrım yapmanın imkansız olduğuna inanmaktadır (Meehl 1960; Patterson 1959, 1963, 1966, 1974).
Bir süreklilik: Uygulayıcıların büyük bir kısmı muhtemelen her ikisinin de bireysel ihtiyaçların ciddiyetine ve bilinçli (ya da normal ve anormal) sorun alanlarına karşı bilinçsiz sorun alanlarına bağlı olarak bir süreklilik içinde yer aldığını öne süren bu genel görüşü benimsemektedir (Bordin 1968; Brammer & Shostrum 1960; Institute 1950; McGowen & Porter 1964; Perry 1955; Pietrofesa 1973; Stefflre 1970). Bu konunun daha iyi anlaşılması için şu cümle güzel bir açıklamadır. sürekliliğin bir ucundaki öğretimden diğer ucundaki psikoterapiye kadar uzanabilen ve muhtemelen uzanan özel bir süreç” olduğu (Stefflre 1970)
İlgili makalenin son cümlesi benim de sahip olduğum bakış açısına işaret etmekte. Çok beğendim doğrudan ekliyorum.
Eğer meslek (en geniş anlamıyla) danışanlarla (ya da hastalarla ya da her neyse) çalışan her bireyin “terapötik bir kişilik” geliştirdiği ya da Carkhuff & Berenson’un (1967) tanımladığı gibi “terapötik bir ajan” olduğu noktaya kadar ilerleyebilirse (s. 15), deneysel ve profesyonel eğitimle birleştiğinde, artık bir bireyin danışmanlık mı yoksa terapi mi yaptığıyla ilgilenilmeyecek, daha ziyade bir bireye, onu ilk etapta bu profesyonelden yardım istemeye iten şeyin çözümüne yardımcı olmak için anlamlı kişilerarası ilişkinin kurulmasında veya geliştirilmesinde ne ölçüde yardım sağlandığı ile ilgilenilecektir.
Daha modern yazarladan Flanagan ki kendisi ünlü bir klinik psikologdur, hem kitabının girişinde hem de kendi bloğunda bu iki kavram arasında ayrım yapmanın zor olduğunu ifade etmektedir. Onun web sayfasında benim görüşlerimin daha güzel ifade edilmiş halini okuyabilirsiniz. BURADAN
Benim şahsi görüşüm (elbette bu alanda bilirkişi değilim:) ) aradaki benzerliklerin farklılıklardan fazla olduğudur. Amaç danışanların içgörü kazanmasıi bilinçaltı süreçleri farketmesi ya da davranış değişikliği ne olursa olsun kullanılan yöntem ve teknikler de aynı oranda benzerdir. Bu teknikler sürecin psikoterapi ya da psikolojik danışmanlık olup olmadığı değil benimsediğiniz kuramsal yaklaşımla ilgilidir. Yine son dönem kuram kitapları (Corey, Murdock gibi) Counseling and Psychotherapy Theories gibi isimlerle çıkmakta, bu kitaplarda modern yazarlar, bu psikoterapi kuramıdır ya da bu psikolojik danışma kuramıdır gibi ayrım yapmamaktadır. Günün sonunda bu tartışma Alanyazında çözümlenmiş değildir. O yüzden bunlar tamamen eşittir, ya da tamamen farklıdır görüşünü savunmak çok doğru bir yaklaşım değildir. Literatürdeki tek bir makaleye odaklanarak aha bu böyledir derseniz eşcinsellik hastalıktır, sarışınlar aptaldır gibi ultra bilimsel gerçeklere de ulaşırsınız. O zaman siz siz olun tek bir makale ile karar vermeyin diye de eklemiş olayım.
Önemle üzerinde durmak istediğim konu ise Batı’da bu konu bizdeki gibi tartışılmamaktadır. Bizde bu düşünceyi tartışmaya atanlar ağırlıklı olarak psikoterapiyi psikolojik danışmadan daha üst bir mertebede görmekte ve bu ayrımda psikolojik danışma alanını aşağılamaya çalışmaktadır. Ya da psikolojik danışma alanını psikoterapi ile aynı şey olduğunu söyleyip yüceltme gayretindedir. Neresinden baktığınıza göre değişmekle birlikte bu bir aşağılık kompleksi ya da üstünlük çabası gibi duruyor. Oysa ki ne psikoterapi psikolojik danışmadan daha yüce ve ulvi, ne de psikolojik danışma alanı var olmak değerli olmak için psikoterapiye benzemek zorunda değil. Yıllar içinde amacı, teknikleri, dayandıkları yaklaşımları aynı(laşmış) iki uygulama pratiği olarak görüyorum. Bunun isimlendirmesinin de kişilere göre, alana göre ya da yasaya göre değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Özetle ben psikolojik danışma süreçleri yürütüyorum ama eğer psikoterapi yapıyor olsaydım şu an yaptığımdan çok daha farklı bir şey yapmıyor olacaktım diyebilirim 🙂
Zaten karmakarışık olan bu konuda karar sizin kendinize aittir. Bu gün acele ile yazdığım bu yazıyı kimbilir belki bir gün bir editöre mektup yazısına çevirir ya da bu blogda güncellerim.
Umarım keyifli bir okuma olmuştur sizler için.
Yararlanılan Kaynaklar
Corsini, R. J., & Wedding, D. (2000). Current Psychotherapies. F.E. Peacock Publishers.
Czabała, J. C. (2016). Psychological counseling versus psychotherapy. Roczniki Psychologiczne, 19(3), 535–548. https://doi.org/10.18290/rpsych.2016.19.3-4en
Patterson, C. H. (1963). Counseling and/or Psychotherapy? American Psychologist, 18(10), 667–669. https://doi.org/10.1037/h0039538
Rakovec, P. (2021). Differences between psychotherapy and counselling. Who is looking for and who needs them? Research in Social Change, 11(1), 4–18. https://doi.org/10.2478/rsc-2019-0001
Trimmer, H. W. (1978). Counseling and Psychotherapy: Strange Bedfellows or Cohabitants. Journal of Employment Counseling, 15(3), 101–112. https://doi.org/10.1002/j.2161-1920.1978.tb01164.x
Vance, F. L., & Volsky, T. C. (1962). Counseling and psychotherapy: Split personality or siamese twins? American Psychologist, 17(8), 565–570. https://doi.org/10.1037/h0040120