Başlığı böyle attım ama bu yazı oldukça eski. Tuncay ERGENE’nin zamanında Nuri BİLGİN’e yazdığı yanıt. Aslında mevcut psikoglar derneği yönetimi okusa bilimsel temeli olmayan iddiaları yazmaktan vazgeçecek ama okumuyor işte… Profesörü de okumuyor, öbürüsü de 🙂
Ama siz okuyun buradan, artık google da çıkmadığı için kendi dosyama ekledim.
———————–
Sayın, Psikolojik Danışmanlar, Psikologlar ve Kamuoyuna
Sayın Prof. Dr. Nuri Bilgin, tarafından kaleme alındığı belirtilen ve “Psikologlar Kamuoyuna” başlıklı yazısı dikkatle okunma ve incelenme fırsatı bulunmuştur. Aslında üzerinde ıslak imzası bulunmayan ve elektronik ortamda dolaşan bir mesaja (Ek – 1) yanıt vermenin ilke olarak uygun olmadığı düşünülmektedir. Fakat Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği olarak, meslek alanımız ve özellikle de son zamanlarda tartışma konusu olan “Özel Eğitim ve Rehberlik Merkezleri”nde yapılan düzenlemelere ilişkin olarak Psikolojik Danışmanlara, Psikologlara ve Kamuoyuna bir açıklama yapılması kararlaştırılmıştır. Sayın Prof Dr. Nuri Bilgin’in Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde görev yapan bir öğretim üyesi olduğu özellikle Sosyal Psikoloji alanındaki katkıları hepimizin malumudur. Sayın Bilgin’in ifadelerini kendi meslek alanını koruma kaygısı ile yazılmış, iyi niyetli değerlendirmeler olarak ele alınmaktadır. Kendisi de yazısının üçüncü sayfasında “… gerilimi tırmandırmadan, iki alanı çatışma içine sürüklemeden ve hatta onlarla işbirliği yaparak …” şeklinde düşüncesini ifade etmiştir. Yazısında Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanına ve bu alandaki çalışmalara ilişkin sınırlı bilgiden kaynaklanan ve yanlış değerlendirmelere yol açan ifadeler yer almaktadır. Bağımsız bir meslek alanı olan Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanı hakkında yanlış anlaşılmaları önlemek amacıyla aşağıda çeşitli konularda bilgi verilmiş, açıklamalar yapılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sayın Bilgin’in yazısı esasen iki temel yanlış üzerine şekillendirilmiştir. Bunlardan birincisi, mesleki standartlar ve sınırların çizilmesi sürecinde kendi meslek alanlarının neyi, hangi düzeyde ve yeterlikte yapabileceklerini belirlemekten çok, başka meslek alanlarının ne yapmaması gerektiğinin belirlenmesi çabasıdır. İkinci de evrensel bir bilim dalı olan psikoloji bilim dalının sadece psikolog ünvanı taşıyan kişilerin temsil edebileceği varsayımı ve bilim dalı eşittir meslek ünvanı Bilindiği gibi lisans diplomaları üzerine aslen mezun olunan programın adı yazılır. Hukuk fakültesinden mezun olan bir öğrencinin diplomasının üzerinde tamamladığı lisans şeklinde formüle edilebilecek bir düşünce üzerine kurulu olan bir anlayışı ifade etmesidir.
Psikolojik Danışma ve Rehberlik öncelikle yüksek lisans sonra da lisans programından mezun olanlar 1970’li yıllardan beri kendilerini batıdaki eğilimlere de bağlı olarak “psikolojik danışman” olarak tanımlamaktadır. Bu durum 2000 yılında gerçekleşen yeni bir durum değildir. Bir dönem Yüksek Öğretim Kurulu özellikle Eğitim Fakültelerinde öğretmenlik alanları ile ilgili düzenlemeler bağlı olarak Psikolojik Danışma ve Rehberlik meslek alanından mezun olanlara unvan verme girişiminde bulunmuş bu konuda Psikolojik Danışma ve Rehberlik meslek alanı mensuplarının da girişimleriyle, verilen lisans diplomalarda asıl mezun olunan programın adının yazılması gereği belirtilmiştir. Aslında bu dönemde Sayın Bilgin’in de yazısında belirttiği gibi kendisi ile benzer düşünen psikoloji camiasından çeşitli bilim insanları Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) nezdinde kulis faaliyetlerinde bulunmuşlar oluşturulmuş önceki kişisel ilişkilere bağlı olarak Psikolojik Danışma ve Rehberlik lisans mezunlarının diplomalarımızın üzerine unvan olarak “Rehber Öğretmen” yazılmak istenmiştir. Burada amacın Psikolojik Danışma ve Rehberlik mezunlarının önünü kesme gayreti olduğu açıktır. Bunun temel nedeni gittikçe serpilen ve gelişen ve toplumda kabul gören bir meslek alanı nedeniyle yaşanmaya başlayan ve gelecekte de yaşanma olasılığı olan Pazar payını kaptırma endişesidir. Kısaca konu para ve güç kaybetmeme isteğidir.
Bilindiği gibi lisans diplomaları üzerine aslen mezun olunan programın adı yazılır. Hukuk fakültesinden mezun olan bir öğrencinin diplomasının üzerinde tamamladığı lisans programının adı yazılır. Bu kişiler Hukuk Fakültesinden mezun olurken birer meslek unvanı olan Avukat, Hâkim, ya da Savcı unvanlarından birini alarak mezun olmazlar. Ülkemizde serbest olarak icra edilebilecek birçok meslek alanının henüz yasal bir tanımı bulunmamaktadır. Örneğin Psikologluk, Sosyal Hizmet Uzmanlığı, Çocuk Gelişimi Uzmanlığı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik gibi alanlar da henüz tanımlanmamıştır. Konu daha çok kamuda kimlerin çalışabileceği ve ne tür bir ehliyetle ve unvanla çalışabileceği ile ilgilidir. Ülkemizde meslek unvanı Başbakanlığa bağlı YÖK ve Devlet Personel Dairesi tarafından tanımlanan ve Maliye Bakanlığı’nın onayı ile “Devlet Personel Cetvelinde” yer alma sonucu Meslek Kadroları belirlenmektedir. Hangi Bakanlıkta kaç kişinin çalışabileceği ilgili Bakanlıkların ve kamu kurum ve kuruluşlarının istediği talepler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu unvan ve kadrolara göre meslek insanları devlet kurumlarında yer alan kadrolarda görev yapmaktadırlar. Sayın Bilgin’in yazısının sonunda işaret ettiği Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezilerinde yaşanan sıkıntılardan Psikologlar kadar Psikolojik Danışmanlar da mağdur olmaktadırlar. Burada Sayın Bilgin’in adeta Psikolojik Danışmanları düşman göstererek, ötekelişterek, Psikologları engellediğini belirten ifadeler kullanması uygun bulunmamaktadır. Burada kendilerinin asıl sorması gereken, Milli Eğitim Bakanlığı’nda Psikolog kadrosu var mıdır? Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde Psikolog kadrosu var mıdır? soruları olmalıdır. Maalesef Milli Eğitim Bakanlığı’nda uzmanlık kadroları özellikle son 20 yıl içerisinde kullanılmamaktadır. Bunun yerine öğretmenlik kadroları kullanılmaktadır. Özellikle Psikolojik Danışma ve Rehberlik Mezunları’nın yaygın olarak görev yaptıkları “Rehber Öğretmen” kadrosu, sırf öğretmen kadrolarından ödeme yapılması amacıyla oluşturtmuş zoraki bir kadrodur. Nitekim üniversitelerin psikoloji mezunları da Milli Eğitim Bakanlığı’nda bu “Rehber Öğretmen” kadrosunda görev yapmaktadırlar. Kısaca konu Sayın Bilgin’in uzmanlık konusuyla da ilgili olarak,“…imiş gibi”, “..mış gibi yapma” temelinde tam bir sosyal psikolojik olaydır. Özellikle ülkemizin sosyal gelişimine katkıda bulunabilecek meslek alanlarının tanımlamaları ve Bakanlıklardaki uygulamalarında ciddi yetersizlikler yer almaktadır. Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezilerinde yer alan Psikolojik Danışmanlar da son uygulamalarla ellerinden imza yetkisinin alındığından yakınmaktadırlar.
Sayın Bilgin, yazında “son günlerde pek çok meslektaşımıza ulaşan duyurulara göre, yakın bir zamanda üniversitelerimizden birisinde PDR Bölümünün sorumluluğunda bir ‘Psikolojik Danışmanlık Kongresi’ düzenlendiği de görülmektedir” denilmektedir. Bu yıl 20. kuruluş yılını kutlayacak olan Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği’nin (http://www.pdr.org.tr/tr/) ve PDR programı bulunan bir üniversitenin işbirliği ile her iki yılda bir “Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongreleri” düzenlenmektedir. Bu yıl 21-23 Ekim 2009 tarihlerinde Çukurova Üniversitesinde Bireyden Topluma Psikolojik Danışma ve Rehberlik: Seçimlerimiz ve Sorumluluklarımız temalı “Onuncu Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi” düzenlenecektir. Son yirmi yıl içinde ülkemizde dokuz Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik, İki Uygulamalı Psikolojik Danışma ve Rehberlik, beş Psikolojik Danışma ve Rehberlik Öğrencileri Kongresi düzenlenmiştir. Meslek alanımıza sahip çıkmak ve mesleki eğitim ve standartları artırmak amacıyla Her yıl Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Başkanları toplantıları düzenlenmektedir. Bu yıl bu toplantıların sekizincisi düzenlenecektir. Meslek alanındaki akademisyenlerin kendi çabaları ile tamamen gönüllülük temelinde başlatılan bu girişime birçok meslek alanında rastlanmamaktadır.
Bunlara ek olarak zaman zaman farklı üniversiteler psikolojik danışma ve rehberlik alanının farklı uzmanlık alanlarını vurgulayacak şekilde kongre, sempozyum, workshoplar da düzenlemektedirler. Kısaca bu Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında üretilen bilgi, araştırma sonuçları ve deneyimin paylaşıldığı birçok bilimsel ve akademik etkinlik yapılmaktadır. Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında sanki ilk kez kongre düzenleniyormuş izlenimi verecek ifadelerde bulunmanın uygun olmadığı görüşünü taşıyorum. Buna ek olarak özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’deki gelişmeler de göstermektedir ki, toplumsal gelişmelere ve gereksinimlere bağlı olarak Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında psikolojik danışma kavram olarak öne çıkmaktadır. Bu hiçbir zaman kavram ve kapsam olarak rehberlik kavramının göz ardı edildiği anlamına gelmemektedir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik olarak tanımlanan alanımızdan istenilen kısmın görünüp istenmeyen kısımların göz ardı edilmesi seçici bir yaklaşımın ifadesi olarak değerlendirilmektedir. Meslek mensuplarımızın adı 1970’li yıllardan beri “psikolojik danışman”dır zaman zaman da takdir edeceğiniz gibi bu da bir sosyal psikolojik tanımlama biçimidir adeta “Almancı”, “Kamyoncu”, “Çaycı” der gibi “PDR”ci denildiğine de rastlanılmaktadır. Bu durum bu ismin toplumda da yerleştiğine de işaret etmektedir.“Psikolojik Danışman” ve PDR adı ülkemizde 1970’li yıllardan itibaren topluma sunulmuş ve bu alan bu isimle de kabul bulmuştur. Sayın Nuri Bilgin’in ortaya attığı tartışmaların bir kısmı da toplum tarafından her geçen gün daha da kabul edilmekte olan meslek alanımızın asıl adının psikologlar tarafından da kullanılma gayretinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Nitekim sizin de iddialarınızı aksine bu isim toplumda öyle kabul görmüştür ki birçok Psikiyatr da kendi özel merkezlerini “Psikiyatri Merkezi” adı altında değil “Psikolojik Danışma Merkezi” adı altında açtıkları ve bu ismi kullandıkları görülmektedir.
Sayın Prof. Dr. Nuri Bilgin yazısına “Eğitim Fakültelerinin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü mezunlarına “Psikolojik Danışman” unvanı verilmesi, dünyadaki ve ülkemizdeki mesleki ve akademik örgütlenme esaslarına aykırı görünmektedir. Zira “Psikolojik Danışman” unvanı, psikolojik meslekler sınıfına girmekte ve Eğitim danışmanı ile “Psikolog” unvanı arasındaki mesleki ve akademik ayrımları ortadan kaldırmaktadır.” şeklinde devam etmektedir. Yine kategorik bir yaklaşım ve bir şablona koyma çabası ile kendi alanını tanımlamaktan çok başka bir alanın ne olması gerektiğini saptamıştır. Sayın Bilgin’in bilgilerine Amerikan Çalışma Bakanlığı’nın her yıl yayınladığı “Handbook of Occupational Outlook”dan ilgili kısmı olan Counseling, (psikolojik danışma) (Ek – 2) ve ayrıca Psychologist (Psikolog) (Ek -3) alanının nasıl birer meslek alanı olarak tanımlandığını incelemesini öneririm. Gelişmiş bir batı ülkesi olan ABD’de de bu iki alan bağımsız iki meslek alanı olarak tanımlanmaktadır. Psikolojik Danışma alanı “Counselor” olarak adlandırılmaktadır. Yapılan danışmanlığın niteliğini vurgulamak amacıyla ülkemizde bu alan 1970’li yıllardan beri tanımlanmasında Psikolojik Danışma olarak ifade edilmektedir. İlgili dokümanın da incelenmesinden anlaşılacağı üzere 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Educational, Vocational and School Counselors (Eğitsel, Mesleki ve Okul Danışmanlığı, Employment or Career Counselors (İş ve Meslek Danışmanlığı), Rehabilitation Counselors (Rehabilitasyon Danışmanlığı), Mental Health Counselors (Ruh Sağlığı Danışmanlığı), Substance Abuse and Behavioral Disorder Counselors (Madde Bağımlılığı ve Davranış Bozukluğu Danışmanlığı), Marriage and Family Therapists (Evlilik ve Aile Terapisi) gibi alanlarda 2006 yılı itibariyle 650.000’den fazla işe ihtiyaç olduğu belirtilmiştir. 2030 yılı projeksiyonu olarak da % 30’luk bir artış öngörülmüştür. ABD’de Psikolojik Danışmanların yıllık olarak 31.000 – 53.000 ABD Doları arası bir gelire sahip oldukları ifade edilmektedir. İngiltere, Avustralya ve Kanada’da durum benzer bir niteliktedir. Bu meslek alanı adını tanımlayarak ÖSYM tarafından her yıl yapılan Öğrenci seçme sınavı ile öğrenci almaktadır. 2008 – 2009 Eğitim ve Öğretim yılında Programa en son kabul edilen öğrencinin puanı dikkate alındığında Eşit Ağırlıklı puan türünden % 2’lik dilimden öğrenci aldığımızı hatırlatmak isteriz. Bu programın adını bilerek öğrenciler tercihlerini yapmaktadır. Programların adı Fakülte ve Enstitüler bazında resmikabul edilmiş olan isimlerdir. Diğer bir ifade ile Psikoloji programlarına öğrenciler nasıl girmekteyse PDR Programlarına da öyle girmektedir. Kısaca her şey ülkemizin yasaları çerçevesinde yürütülmektedir. Kısaca belirttiğiniz “… dünyadaki ve ülkemizdeki mesleki ve akademik örgütlenme esaslarına aykırı görünmektedir.” İfadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Üniversitelerde bulunan örgütlenme sorunları diğer meslek alanlarını ne kadar etkilemekteyse Psikolojik Danışma ve Rehberlik meslek alanını da o kadar etkilemektedir.
Avrupa Birliğindeki uygulamalarla ilgili olarak Psikologlar Derneği Avrupa Federasyonu (The European Federation of Psychologists’ Association) nezdinde yaptığı girişimler ve gelişmeler biz Psikolojik Danışmanları da oldukça sevindirmiştir. Bu konuda başarılı çalışmaların ülkemiz için çok yarar sağlayacağını düşünmekteyiz. Sizin de belirttiğiniz gibi Avrupa Birliği ülkelerinde Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında meslek elemanı eğitimi ve yetiştirilmesi sınırlı düzeydedir. Bu durumu çözümlemeye yönelik olarak Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında oluşturulan Avrupa Konseyi 2010 yılına kadar tamamlanmak üzere Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetlerinin yeniden yapılandırılması adlı bir çalışma başlatarak Psikolojik Danışma ve Rehberlik uygulamalarının diğer Avrupa Birliği ülkelerinde yaygınlaştırılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Türkiye’de kendine özgü yaygın ve kökleşmiş bir psikolojik danışman yetiştirme deneyimi ve geleneğinin olması ülkemiz için Avrupa Birliğine giriş sürecinde önemli bir avantajdır. Ruh sağlığı alanında ülkede yaygın olarak yaşanan sorunların önlenmesinde iyi yetişmiş meslek elemanlarının katkısı yadsınamaz bir gerçektir. Bu ülkenin en değerli varlığı sahip olduğu insan gücüdür. Sahip olunan bu önemli kaynağın geliştirilmesi gerekmektedir. Bu konuda ülkede yetişmiş hizmet sunacak meslek elemanlarının da değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi hem ülkenin insan gücü planlaması hem de bireysel mutluluğu açısından önemlidir. Bu çerçevede Ülkemizdeki Psikolojik Danışmanların mesleki derneği olan Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği olarak Avrupa Psikolojik Danışma Derneği, (Eurpean Association for Counseling) (http://www.eacnet.org) ile işbirliğimiz sürmektedir. Avrupa Birliği, UNESCO ve WHO’da psikolojik danışmanlar ile ilgili çalışmalar yer almakta ve çalışmaları destek görmektedir. Esasen Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanı, bu konuda birçok akademisyeninin ABD ‘de yer alan üniversitelilerden de lisansüstü eğitim almalarına bağlı olarak bir ABD yaklaşımı benimsemişlerdir. Aslında Avrupa ülkeleri Avrupa Birliği kurma çalışmaları Amerika Birleşik Devletleri ile ekonomik olarak rekabet edecek düzeye gelme girişimi ile ilgilidir. Avrupa Birliği’nin temel yaklaşımı olan mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının kolaylaştırılması sürecinde de yeni meslek alanlarının, uzmanlık dallarının geliştirilmesine gereksinim vardır. Psikolojik Danışma ve Rehberlik meslek alanı da bu konuda Avrupa’da çalışmalar yürütecek meslek alanlarından birisi olarak görülmektedir. Diğer bir ifade ile Psikolojik Danışma ve Rehberlik ABD’de güçlü olan bir meslek alanıdır ve ABD’ye benzeme gayreti içinde olan Avrupa Birliği için de vazgeçilmez meslek alanlarından biridir.
Sayın Bilgin yazısında devamla “Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, temelde eğitim alanındaki davranışlarla ilgilenen bir araştırma ve uzmanlık alanı olarak tanımlanmıştır.” şeklinde yazısına devam etmektedir. Aslında Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanının ilk ortaya çıkışı 1800’lü yılların sonunda ve 1900’lü yılların başında kariyer danışmanlığı alanında Frank Persons’la başlar daha sonra özellikle 1950’li yıllardan itibaren ABD – Rusya uzay çalışmaları sırasında eğitim alanında çalışmalarına ağırlık verilmiş, 1960 Vietnam savaşı sonrasında da toplumda gereksinim duyulan ruh sağlığı ve rehabilitasyon alanında psikolojik danışmanlık gereksinimine bağlı olarak da ruh sağlığı alanında gelişmiştir. Sayın Bilgin’in ifadesi sanki psikolojik danışma alanının sadece eğitim sektörü ile sınırlı olduğu izlenimi yaratmaktadır. Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanının eğitim sektöründe önemli bir işlevi bulunmaktadır, fakat bununla sınırlı değildir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanı ile ilgili 1950 – 1960’lı yılların literatürüne bakıldığında böyle bir izlenim edinilebilir ancak güncel literatürün incelenmesi durumunda konunun daha iyi anlaşılacağı inancını taşımaktayım. Sayın Bilgin, yazısında, psikolojik danışmanlık alanının “psikolojik meslekler sınıfına” girdiğini belirtmektedir. Oysaki yazısının başından sonuna psikologluk dışında bir meslek unvanı olmaması gerektiğini belirtmektedir. Psikolog dışında bu “psikolojik meslekler sınıfı” olarak adlandırılan sınıfta hangi meslekler acaba yer almaktadır? Yazıda devamlı “Rehberlik ve Danışmanlık Bölümlerinden mezun olan kişiler, eğitim kurumlarında örneğin rehber öğretmenlik, eğitim danışmanlığı gibi görevleri yerine getirecek donanıma sahiptirler ve nitekim halen de bu tür unvanlar altında çalışmaktadırlar.” denilmektedir.
Psikolojik Danışma ve Rehberlik programı mezunlarının sahip olduğu donanımı küçümser bir yaklaşım ile yine kendi alanını tanımlamaktan çok başka bir meslek alanının ne yapması gerektiğini ifade eden bir yaklaşımla burada da karşılaşılmaktadır. Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde “eğitim danışmanlığı” adı altında bir tanımlama yer almamaktadır. Böyle bir unvan yoktur. Rehber Öğretmenlik ise sadece Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlik kadrosu kullandığı için 1980’li yıllar sonrasında sadece çalışanlara ödeme yapabilmek ve Maliye Bakanlığı’ndan alınan Öğretmenlik kadrolarını kullandırmak amacıyla, bir çeşit hülle yöntemi ile tanımlanmış bir kadrodur. Nitekim bu kadrolara Milli Eğitim Bakanlığı Psikolojik Danışma ve Rehberlik programı dışında psikoloji mezunlarını da atamaktadır. Aslında biz akademisyenlerin burada sorması gereken temel sorunun Eğitim sektörü içinde öğretmenlik dışında hangi uzmanlık alanlarının da işlevi olduğu ve bu uzmanlık alanlarının eğitim sektörünün çeşitli kademelerinde ve okullarda görev yapmalarının sağlanması olduğuna inanılmaktadır. Örneğin, ülkemizde Okul psikolojik Danışmanına, Okul Psikologuna, Psikometriste, Okul Hemşiresine, Eğitim Psikoloğuna ihtiyaç vardır. Biz akademisyenlerin asıl ihtiyaç olan alanları belirleyip bunlar üzerinde işbirliği yapıp bunlar üzerinde çalışma yerine, hülle amaçlı uydurulmuş olan “Rehber Öğretmen” kadrosunu da benimseyerek, küçümser bir tavır ile aslında psikolojik danışma ve rehberlik programı mezunlarının kadrosu budur demenin çok akademik, bilimsel bir tutumu yansıttığı görüşünü taşımıyorum. Öğretmenlik son derece saygın meslek dallarından biridir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın her hizmeti bir öğretmenlik kadrosuna bağlayarak yürütme girişimini değiştirilmesi için tüm bilim dalları ve meslek alanları olarak bizler işbirliği yapmak durumundayız. Öğretmenler okullarda öğrenciler tarafından sıklıkla otorite figürü olarak algılanmaktadır. Yapılan işin niteliği gereği Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmeti ile Öğretmenlik işlevi birbiriyle bağdaşmamaktadır.
Sayın Bilgin yazısında devamla “Öte yandan ülkemizde Üniversitelerarası Kurul da Doçentlik Alanları içerisinde Psikoloji bilimini Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler temel alanında tanımlarken, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bilimini Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme temel alanı içersinde tanımlamaktadır.” demektedir. Bu durum sadece üniversitelerimizin özellikle fakülte temelli örgütlenmesinden kaynaklanmaktadır. Fakültelerde bulunan bölümlerin devamı niteliğindedir. Bu sınıflama gerçekten üzerinde çok ayrıntı ile düşünülerek gerçekleştirilmiş bir sınıflama mıdır? sorusu halen geçerliliğini korumaktadır. Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı ifadesini her okuduğumda aklıma bir spor federasyonu olan “Tenis, Eskrim, Dağcılık Federasyonu” adı gelir. Birbirleri ile ne kadar ilgili spor dalları değil mi? Bu bilim alanların isimlendirilmesi de böyle bir sürecin eseridir. Tekrar söylemek gerekirse, bu sadece bir örgütlenme sorunudur. Aslında bir sağlık mesleği olarak isimlendirilen psikoloji alanı aslında neden Sağlık Bilimleri Temel Alanında yer almamaktadır? Sorusu da akla gelmektedir. Böyle çarpık bir örgütlenmeyi savunmak ve buradan dayanak elde etmek yerine asıl konu üzerinde odaklanmak daha işlevsel olmaz mı? Üniversitelerin Psikolojik Danışma ve Rehberlik veya Rehberlik ve Psikolojik Danışma alanından mezun olanlara verilmesi gereken unvan bu programın adında da yer aldığı gibi “Psikolojik Danışmandır” biz “Psikolog” olarak kendimizi tanımlasak ve bu unvanı isteseydik Sayın Nuri Bilgin haklı olabilirdi. Ancak Psikolojik Danışmanlar olarak bizler sadece yaptığımız işe ve programımızın adına uygun olarak, yaklaşık 30 yıl önce önerdiğimiz ve toplumda da kabul gören unvanımız olan “Psikolojik Danışman” unvanını kullanmaktayız. Bu unvanı hiçbir meslektaşımın da terk etmek isteyeceğini düşünmüyorum. Kendimizi de bu yönde tanımlıyoruz. Bu unvanla ilgili her aşamada yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Bunun da son derece adil ve doğal bir yol olacağı görüşünü taşımaktayız.
Bilindiği gibi tüm bilimler aslında temelde felsefe’den ayrımlaşmıştır. İlk ayrılan alanlardan biri Tıp alanıdır. Psikoloji alanı da daha sonra tıp ve psikiyatri’den ayrımlaşmıştır. Psikolojinin tarihçesine bakıldığında psikoloji alanının tıp ve özellikle de psikiyatriden ayrımlaşması ve bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmesi de sancılı ve mücaledeyi de beraberinde getiren bir süreç olduğu anlaşılacaktır. Şu an Psikolojik Danışma ve Rehberliğin de meslekleşme sürecinde yaşadığı tanımlanma sıkıntıları buna benzemektedir. Diğer bir ifade ile ne acıdır ki, özellikle psikolojinin psikiyatriden farklılaşması sırasında psikologların sıkıntıları unutulmuş gibi hareket edilerek şimdi benzer bir tavır, psikolojik danışma ve rehberlik alanına karşı psikologlar tarafından gösterilmektedir. Bilindiği gibi Bilim dalları temel bilimler ve uygulamalı bilim dalları olarak ayrılmaktadır. Fizik, Kimya, Biyoloji Fen Bilimleri alanında, Psikoloji, Sosyoloji, Antropoloji, Eğitim de Sosyal Bilimler alanında temel bilimler arasında sayılabilir. Bu bilim dallarında üretilen bilgi ve beceri sadece ilgili bilim dalın mülkiyetinde olan bir meta değildir. Bilim evrenseldir ve temel bilim alanlarında üretilen bilgi birikimi oluşturulan ve tanımlanan meslek alanları tarafından kullanılır. Meslek insanı yetiştirme sürecinde bir kuramsal altyapı oluşturma ve bilgi, beceri ve mesleki tutumla donanımlı olarak meslek insanı eğitimi yapılır, yetiştirilen bu meslek insanı da tanımlanır ve bir mesleki unvan verilir. Bu meslekler de aslında sırf meslek olsun diye yapılmaz. Toplumda bir gereksinimi gidermek mal ve hizmet üretimini gerçekleştirmek için yapılır. Diğer bir ifade ile her zaman bilim dalı adı eşittir meslek unvanı anlayışı geçerli değildir. Sayın Bilgin üniversitelerde program duplikasyonlarından söz etmektedir. Tabiî ki program duplikasyonlarına Psikolojik Danışmanlar olarak bizler de karşıyız. Fakat Psikoloji ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik farklı alanlardır. Bu programlar programları itibariyle bir duplakasyon göstermemektedir. Örneğin, üniversitelerimizde Fizik Bölümleri vardır ayrıca Fizik Mühendisliği Bölümleri de vardır. Fizik Bölümü temel, Fizik Mühendisliği ise uygulamalı bir alandır. Gelişmeye bağlı olarak bir de bazı Üniversitelerde Nükleer Mühendislik alanı vardır. Hiçbir üniversitede biz fizikçiyiz, siz mühendissiniz, siz mühendisliğinizi yaparken fizik adını kullanamazsız denilmemektedir. Nükleer mühendislik gibi bir alanda lisans eğitimi verilmektedir ve siz kendinize fizikçi diyemezsiziniz denilmemektedir. Kimya, Kimya Mühendisliği, Kimya Öğretmenliği gibi alanlarda da bu yaşanmaktadır. Antropoloji, Sosyoloji, Eğitim ve Psikoloji gibi sosyal bilimler üzerine kurulan ve bireylere danışmanlık hizmeti sunmayı amaçlayan bir meslek alanı kendisini tanımlamak amacıyla neden “psikolojik” sıfatını kullanamasın? Lisans düzeyinde 128 kredilik bir akademik çalışmayı yürüterek ağırlıklı olarak psikolojik danışmanlık dersleri ile öğrencilere bir donanım kazandıran bu bölüm mezunlarına neden Psikolojik Danışman denilmesin? Sizin iddia ettiğiniz (counseling psychologist) danışma psikoloğu yetiştirmeyi hedefleyen psikoloji lisans programlarında ne düzeyde danışmanlık konusuyla ilgili bir donanım kazandırılmaktadır. Danışmanlıkla ilgili kaç ders vardır? Özellikle bu alanlarda yetişmiş çok deneyimli akademisyenlerin, diğer bölümleri her zaman potansiyel bir düşman gibi göstermesi, özellikle disiplinler arası çalışmaların son derece önemli olduğu günümüzde ciddi bir engel olmamakta mıdır?
Bir an için “Psikolojik Danışman” unvanında “psikolojik” kelimesinin çıkarıldığını varsayalım. Psikolojik Danışma ve Rehberlik programı mezunlarına sadece “Danışman” (Counselor) diyelim. Sadece “Danışman”(Counselor) unvanını kullanabileceklerini belirtelim. Bu durumda Psikolojik Danışmanlarında tanımlama süreci içinde Sayın Bilgin’in bakış açısıyla hareket ettiklerinde Danışman Psikolog (Counseling Psychologist) unvanındaki danışman kelimesinin çıkarılmasını istemeleri haklı olamaz mı? Biz danışmansak eğer psikoloji alanındaki her danışmanlık adını da bizim sahiplenmemiz gerekmez mi? Bu durumun ne kadar saçma olduğu sanırım fark edilmektedir. Meslek alanı adları bir ülkeye adapte edilirken o ülkede anlaşılmasını kolaylaştıracak bir biçimde meslek alanının adının nitelenmesi son derece doğaldır. Bu nedenle ülkemizde önermiş olduğumuz “Psikolojik Danışman” adı yerleşmiştir. Bu tür Meslek alanı program adı tanımlamaları yapılan işin içeriğine uygun olarak gerçekleştirilmelidir. Yoksa kategorik olarak bizim alanımız adımız budur, başkası bu adı kullanamaz demenin uygun bir yol olmadığı görüşü taşınmaktadır. Psikolojik Danışma ve Rehberlik programları içinde psikolojik danışma eğitimi verilmektedir ve bu meslek alanının tanımlanmasında da bu ad kullanılmalıdır. Sayın Nuri Bilgin’in yazısında devamla “Eğitim Fakültelerinin çeşitli alanlarında uzmanlık kazananların ise ‘Pedagojik Danışman’, ‘Eğitim Danışmanı’ (Educational Counselor, Conseiller Pedagogique) gibi unvanlar altında çalıştığı görülmektedir. Bu nedenle, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümlerinden mezun olan kişilerin “eğitimde rehberlik, eğitimde danışmanlığın” vurgulandığı unvanlar kullanmalıdır.” Şeklindeki ifadesi, 1960 – 1970’li yılların Avrupa ve özellikle de Kıta Avrupası’nın insan yetiştirme sürecindeki özellikle de Fransa’daki anlayışını yansıtmakta ve daha çok Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanının sadece eğitim sektörü ile sınırlama gayretinden kaynaklanmaktadır. Kıta Avrupası’nın özellikle Avrupa Birliği çalışmaları sürecinde Life –Long Learning (Yaşam Boyu Öğrenme) kapsamında, European Credit Transfer System (Avrupa Kredi Transfer Sistemi) çalışmaları ile değişen meslek alanlarında önceden tanımlanmış şablonlar ve kategoriler altında meslek insanı yetiştirmekten uzaklaşılarak, mesleki yeterlilikler esasında çalışmalar vurgulanmaktadır. Sayın Bilgin’in önerdiği unvanların bir işlevi bulunmamaktadır. Bu çerçevede Sayın Bilgin’in Psikolojik Danışma ve Rehberlik lisans programlarını tekrar gözden geçirmesini ve ne tür alanlarda yeterlilikler kazandırıldığını tekrar gözden geçirmesi önerilir. Kazandırılan Mesleki Yeterlilikler ve PDR Programlarının Akredite edilmesi ile ilgili olarak Yüksek Öğretim Kurulu ile birlikte bir girişimimiz söz konusudur. Öncelikle Psikolojik Danışman Yeterliliklerinin değerlendirilmesi yapılmaktadır. Buna ek olarak Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanı ABD’de bulunan Psikolojik Danışma Akreditasyon örgütü (Council for Acreditation of Counseling and related educational Programs) (CACREP) http://www.cacrep.org/ ile işbirliğimiz sürdürülmektedir. Programlarımızı uluslararası bağımsız bir Akreditasyon kurulunca akredite ettirme ve böylece bir kalite güvencesi sağlama girişimimiz söz konusudur. Bu amaçla 24-25 Nisan 2009 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde bu yıl Sekizincisi düzenlenecek olan Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Başkanları Toplantısı’na CACREP temsilcileri de davet edilmiş bulunmaktadır. Bu konuda Akreditasyon çalışmalarımız devam edecektir. Buna ek olarak Ulusal Psikolojik Danışmanlar Odası, National Board for Certified Counselors (NBCC) http://www.nbcc.org temsilcisi de davetlimiz olarak toplantıya katılarak mesleki yetkilendirme ve meslekleşme süreçleri üzerinde görüş alışverişinde bulunma fırsatı yakalanacaktır.
Sayın Bilgin’in eş düzeyde bir iletişim içinde bulunmadığı ve kendisinin Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanına kendi takdir ettiği unvanlar olduğu sürece bu konuda bir değişiklik olacağı ümidini taşınmamaktadır. Getirilen önerilerin iyi niyetli bir entelektüel değerlendirmeden öteye geçemeyeceği kanısındayım. Değişim öncelikle küçümsemeden eş düzeyde iletişim ile başlar. Psikolojik Danışma ve rehberlik alanını sadece eğitim alanında bir meslek alanı olarak gösterme gayretinden öncelikle vazgeçilmelidir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanının özellikle Psikoloji bölümlerinde öğrencilere tanıtılırken sanki sadece Türkiye’ye özgü olan bir durummuş gibi gösterilmesinden vazgeçilmelidir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanında özellikle son 30 yılda oluşturulan çabaya, bu alanda yetişmiş insan gücüne ve bu meslek alanına en azından saygı gösterilmelidir. Bundan sonra bölümler arası ders alış verişi, öğrenci değişimi, akademisyenler arası işbirliği ile ortak projeler yürütülmesi, ortak yüksek lisans ve doktora programları oluşturulması yararlı olabilir. Ülkemizde lisans düzeyinde psikolojik danışma ve rehberlik programlarına gerek olduğu görüşünü taşımaktayım. Sayın Nuri Bilgin’in yazısının son kısmında söz ettiği “Bir süreden beri Talim Terbiye Kurulunun Özel Öğretim Kurumlarında çalışacak personelin niteliği konusundaki çalışmalarının, psikologların çalışma alanlarını sınırlandıran bir kararla sonuçlandığı görülüyor. Bu karara atfen Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü tarafından Valiliklere gönderilen 27 Mart 2009 tarihli yazı, psikologları açıkça devre dışı bırakmaktadır. Bu son gelişme nasıl yorumlanacak? Eğitim Fakültelerinin çeşitli bölümlerinden mezun olanların çalışma alanlarını giderek daha çok genişletme eğiliminde olduklarını ve bu sürecin, psikologların da aralarında bulunduğu diğer meslek alanlarının dışlanmasıyla sonuçlanacağını söylemek abartma olmayacaktır.” Değerlendirmesi ile ilgili olarak bu konuda psikologlar kadar en az psikolojik danışmanlar da mağdur olmuşlardır. Bu konuda ne önemli konu, Meslek alanları arasında diyalogu sürdürmek ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile tekrar görüşmek, aynı zamanda da alınan karara ilişkin mahkeme aracılığı ile yürütmeyi durdurma kararı almaktır. Bu konuyla ilgili olarak Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Türk Psikologlar Derneği ile işbirliği oluşturma aşamasındadır. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın toplantısında Türk Psikologlar Derneği’nin Değerli Başkanı Sayın Doç. Dr. Gonca Boyacıoğlu Soygüt de katılmıştır. Kendisi Talim Terbiye Kurulu toplantısı sırasında psikologların haklarını korumak amacıyla oldukça güzel ve açıklayıcı bir konuşma yapmıştır. Toplantı sonrasında sürece ilişkin bilgi paylaşımı kararı alınmıştır. Özellikle genç akademisyenler arasında mesleki şovenizmle hareket etmeden, ötekileştirmeden, kendi meslek alanlarını geliştirme ve karşılaşılan sorunlarda da işbirliğinde bulunma anlayışının artığını görmek oldukça sevindiricidir. Önerilerimiz her meslek alanının mesleki sınırlarını belirlerken öncelikle kendi eğitim programlarını gözden geçirmeleri, öğrencilere hangi yeterlilikleri kazandırdıklarını belirlemeleri ve bu süreci de kalite güvencesi altına almalarıdır. Başka meslek alanlarının ne yapmamaları gerektiği üzerinde odaklanılmamalıdır. Bundan sonra da meslek yasasının çıkması ve odalaşmanın sağlanması gerçekleştirilmelidir. Böylece, hangi koşullarda mesleğe giriş, meslek icrasını sürdürme ve meslekten çıkarılma koşulları düzenlenebilmiş olur. Bu süreç içinde meslek alanlarında düzenlenen toplantı ve kongrelere diğer komşu meslek alanlarının davet edilmesi, ortak yüksek lisans doktora programlarının geliştirilmesi meslek alanlarının birbirlerini tanımalarına olanak sağlayabilecektir. Psikoloji, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Sosyal Hizmetler gibi alanlarda kendi meslek yasalarımızın çıkarılması için güç birliği yapılmasını, birbirimizi engelleme yerine desteklemenin daha yararlı sonuçlar doğuracağı görüşünü taşınmaktadır. Bu durum özellikle ülkemizin sosyal alandaki gelişimine katkı getireceği kanısı taşınmaktadır. Türkiye büyük ülkedir, eğer ortada bir pasta varsa, hepimize pastadan pay vardır, korkmamak gerekir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bilim Dalı ülkemizde yaklaşık 60 yıllık bir birikimiyle, 36 üniversitede lisans, 24 üniversitede de lisansüstü programlar yürütmektedir. Yaklaşık olarak 420 öğretim üye ve öğretim görevlisi, 550 yüksek lisans ve doktora öğrencisi, halen öğrenim gören 3800 lisans öğrencisi, son otuz yıl içinde mezun olan yaklaşık 18.000 mezunu ile büyük bir camiadır. Psikolojik Danışma ve Rehberlik meslek alanının meslek derneği olan ve içinde bulunduğumuz yılda yirminci kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan derneğimizin 1600’den fazla üyesi bulunmaktadır. İstanbul, İzmir, Adana, Konya, Eskişehir, Samsun, Bursa şubeleri ile güçlü bir örgüte sahiptir. Ülkemizde tüm çalışmalarımız bilimsel, akademik bir tavır içinde, mesleki etik kurallara bağlı olarak, öncelikle toplumsal gereksinimleri karşılamayı amaçlayan evrensel bir anlayışla çalışmalarını sürdürmektedir. Bu süre içinde tüm komşu disiplinlerle eş düzeyde işbirliğinde bulunmaktan büyük memnuniyet duyulacağı özellikle psikolojik danışma ve rehberlik camiasına, psikoloji camiasına ve kamuoyuna duyurulur.